Nuh (aleyhisselam)’ın kavminin suda boğularak helak olmasına; Âd kavminin üzerine kasırganın gönderilip boş hurma kütükleri gibi cansız halde oracıkta kalakalmasına; dağları oyup kendilerine güvenli, sapasağlam evler yapan Semud kavminin üzerine kalpleri parçalayacak şiddette ses gönderilip oldukları yerden ayağa bile kalkamamalarına; Lut kavminin alt üst edilip üzerlerine taşlar yağdırılmasına; Şuayb (aleyhisselam)’ın kavminin büyük bir sarsıntı ile diz çökmüş vaziyette helak olmasına; “Ben sizin en büyük Rabbinizim” deme cür’etini gösterecek kadar kibir sahibi olan Fir’avun’un çaresiz bir şekilde denizde boğulmasına; hazinelerinin anahtarlarını bile bir topluluğun güçlükle taşıdığı mal mülk sahibi Karun’un malıyla birlikte yerin dibine geçmesine; kendilerine gökten pişmiş bıldırcın eti indirilen İsrailoğulları’nın aşağılık maymunlara dönüşmesine ve Allah’ın onlar için, “Elbette ta kıyamet gününe kadar onlara azabın en kötüsünü yapacak kimseler gönderilecektir” (A’raf Sûresi, 167) demesine ve daha nice kavimlerin helak olmalarına sebep olan şey; kendi işledikleri GÜNAHLARIYDI!