* 18 Cild (Suni Deri Cild)
* Fatiha Suresi Bakara Suresi Âli İmran Sûresi Nisa Sûresi Maide Sûresi En'âm Sûresi A'râf Sûresi Enfâl Sûresi Tevbe Sûresi (1-93)
Ruhu'l- Furkan Hakkında Genel Malumat
Alllame fâdıl muhakkik hicri 15.Asrın müceddidi Şeyhü'l İslam İsmail Efendi (İsmail Ağa) Camii Şerifi emekli İmam Hatibi Mahmud Ustaosmanoğlu Efendi'nin riyasetinde kaleme alınmış takriben 37 cilt olması beklenen mükemmel bir tefsirdir.
Bu şaheser tefsirin hazırlanmasında Arapça Farsça ve Türkçe birçok kitaptan istifade edilmiş olup her sınıf insanın anlayabileceği sade bir dil ile yazılmıştır.
Âyet-i Celileler en ince ayrıntıları ile izah edilirken ihtiyaç duyulan kelam fıkıh tasavvuf ve genel kültüre dayalı malumat da verilmiştir.
Ruhu'l- Furkan Tefsirinin Yazılma Sebebi
Mahmud Efendi Hazretleri (Kuddise Sirruhu) tefsir-i şerifin sebebi telifi hakkında şöyle buyuruyorlar:
"Kur'an-ı Azîmü'ş-şan'ın manasının kelime-kelime anlaşılmasına çok hevesli olduğumuz kardeşlerimiz tarafından yakinen bilinmektedir. Nice büyük âlimler
Kur'an-ı Kerim'i Türkçe tefsir ederek bu büyük kitabın manasını anlama hususunda insanların ihtiyaçlarını karşıladıklarından ziyade aciz olan bu kardeşiniz böyle büyük bir işe girişmeyi düşünmüş dahi değildir. Ancak; hicri 1402 Şaban Ayı'nın Berat Gecesinde Ravza-i Mutahhara'da yani Peygamberimiz (Sallallahü aleyhi ve sellem)'in bulunduğu pâk cennet bahçesi olan mescid-i şerifinde bulunduğumuz sırada Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) tarafından vaki olan manevi bir işaretle bu mühim işe başladık. Ve yukarıda geçtiği gibi kelimekelime mana verilmesine ziyade ihtimam (dikkat) göstererek bazı kardeşlerimizle beraber bu uzun yola çıktık.
Takip Edilen Usul Mukaddime:
Bu tefsirin mukaddimesinde(giriş kısmında)evvela Kur'an-ı Azimü'ş-şan'ın fezâili (faziletleri) hakkındaki bazı âyet-i kerimeler mealleri ile beraber yazılmıştır. Sonra Ali Haydar Efendi (kuddise sirruhu) Hazretlerinin kendi Kur'an-ı Kerim'inin baş tarafına yazmış olduğu Kur'an-ı Kerim ile alakalı bütün hadis-i şerifler ve tefsir heyetinin bulduğu bazı hadis-i şerifler tercüme edilerek kaynaklarıyla beraber zikredilmiştir.
Müteakiben yine Kur'an-ı Kerim hakkında Ali Haydar Efendi (kuddise sirruhu) Hazretlerinin kendi Kur'an-ı Kerim'inin evveline yazdığı ayrıca tefsir heyetinin de bulduğu büyüklerin sözlerinden bazıları ilave edilmiştir.
Bundan sonra Kur'an-ı Kerim'i gafil olarak okumanın zemmi (kötülenmesi) hakkındaki bazı hadis-i şerifler ve büyüklerin sözleri nakledilmiştir. Mukaddimenin sonunda da Kur'an-ı Kerim'i kendi görüşü ile tefsir etme hakkında varit olan (gelen) tehdit mahiyetindeki hadis-i şerifler zikredilmiştir.
Ayetlerin Tefsirinde Takip Edilen Usul
1-Kelime Manası:
Her âyetin tefsirinde takip edilen bu usul Kur'an-ı Kerim'i kolayca anlayabilmek için çok büyük ehemmiyet (önem) taşımaktadır. Zira topluca mana verildiğinde Kuran'ı iyice anlamayı ve tefsir etmeyi isteyen kardeşlerimiz hangi mananın hangi kelimeden alındığını anlayamamaktadırlar. Bu tefsirde ise herkesin Kur'an-ı Kerim'i kelime kelime anlayabilmesi çok istenildiğinden bu usüle riayet edilmeye çalışılmıştır. Bu arada kelimeleri ve cümleleri birbirine bağlayan mahzuf ibareler (gizlenmiş sözler) zikredilmiştir ki dikkatli düşünüldüğü takdirde sadece kelime manasından bile âyet-i celilelerin manaları anlaşılabilecek bir hale gelmiş olsun. Ayrıca sarf ve nahiv ilimlerini okumuş kardeşlerimizin fail meful hal gibi kelimelerin cümle içindeki durumlarını ayırt edebilmeleri için yardımcı edatlar kullanılmıştır. Ancak terkib-i izafiler(isim tamlaması) gibi birbirinden ayırt edilmesi uygun olmayan yerlerde kelime manası verilemediğinden terkip (toplu) manası verilmiştir.
2- Meal-i Şerif :
Kelime manasından herkes istifade edemeyeceğinden ve âyetin toplu manası anlaşılamayacağından her âyetin meâl-i şerifi (şerefli manası) kelime manasından sonra yazılmış ve bu meâl verilirken âyetin zahirinde (dış görünüşünde) bulunmayan kelime ve terkiplerin manaları katılmamaya dikkat edilmiştir. Ancak âyet-i celilenin manası tam anlaşılabilmesi için bir takım mahzuf (gizlenmiş) manaların ve bazı izahların zikredilmesine ziyade ihtiyaç duyulduğundan onlar parantez içinde ayrı bir yazı şekliyle açıklanmıştır. Böylece meâl-i şerif tefsirli (açıklamalı) bir meâl haline gelmiştir.
3- İzahat
Sadece meâl-i şerifle de iktifa edilmeyip (yetinilmeyip) her âyet muteber tefsirlerde bulunan izahlardan istifade edilerek açıklanmaya çalışılmıştır. Şöyle ki:
Tefsirlerde sebebi nüzulü beyan edilmiş olan âyetlerin iniş sebepleri zikredilmiştir. Ahkâm âyetlerinden (şeri hükümleri beyan eden âyetlerden) çıkarılmış olan bir takım fetvalar da yeri geldiğinde açıklanmıştır. Âyet-i Celilelerle alâkalı hadis-i şeriflerin kaynakları ilmî usulle kaydedilerek yazılmaya gayret edilmiştir; Evvela hadis metninin alındığı kitap zikredilmiş diğerleri ise ulema arasında bilinen sıralamaya göre yazılmıştır. Bazı âyet-i celilelerde bulunan yer ve şahıs isimlerininıstılahları (özel manaları) da tefsirde derç edilmiştir(konulmuştur). Açıklanması gereken zor kelimelerin mehazları (asılları kaynakları) müfret (tekil)sss ve cemileri (çoğulları) zaman zaman tefsirde yazılmıştır. Âyet-i celilelerin anlaşılmasını kolaylaştıracak olan veya onlarla alâkası bulunan kıssalar (hadiseler) de muteber (kıymetli) tefsirlerden alınarak açıklamıştır. Zikirle alâkalı âyetlerde yine güvenilen tefsirlerden ve kitaplardan alınan tasavvufî manaların da katılmasına özen gösterilmiştir.
Ayrıca her âyetin izahının sonunda o âyetin tamamı veya bir kısmıyla alâkalı diğer âyeti kerimeler bulunup meâlleriyle yazılmaya gayret gösterilmiştir; Ta ki vaaz ve nasihat etmek isteyenler bir âyeti gözden geçirirken onu açıklayan diğer âyet-i kerimeleri de önlerinde hazır bulup vaazlarını ziynetlendirsinler (süslesinler). Bu hususta en büyük rehber Ali Haydar Efendi (kuddise sirruhu) Hazretlerinin Mahmud Efendi Hazretlerine (kuddise sirruhu) verilmesini arzu ettiği kendi Kur'an-ı Kerimi'ninkenarlarına almış olduğu rakamlar (âyet ve sayfa numaraları) hatlar (çekilen çizgiler) ve izahlar olmuştur. Şu da bilinmelidir ki: Milletimizin geçmiş büyüklerinin kıymetli lisanlarını terk etmeye başladığı şu günlerde Arapça Farsça ve Türkçe karışımından meydana gelmiş olan Osmanlıcanın tamamen unutulmaması için Osmanlıca kelimelerin asılları yazılmış nesiller arasında irtibat sağlamak için de kelimelerin karşılıkları parantez içinde zikredilmiştir. Bu büyük gaye hedeflendiğinden dolayı tefsirin uzamasından akıcılığın bozulmasından ve dolayısıyla gelecek olan itirazlardan çekinilmemiştir.