Kur'ân-ı Kerim mesajını insanlara ulaştırırken tek bir üslupla yetinmeyip bazen karşılıklı konuşma bazen misaller getirme bazen emir ve yönlendirme bazen de direkt irşad etme gibi farklı üslupları kullanır. Kur'ân'ın kullandığı üsluplardan biri de kıssalardır. Bu kitapçık Yüce Allah'ın aziz kitabında zikrettiği birkaç kıssadan biri olan Hz. Musa (a.s.) ve salih kul Hz. Hızır'ın (a.s.) kıssasından bahsetmektedir. Bu kıssa Kehf Sûresi'nde geçer. Bu sûrede diğer sûrelerde tekrarlanmayan dört kıssa yer alır. Her ne kadar Hz. Musa'nın (a.s.) kıssası birçok sûrede yer alsa da öğretici eğitici ve ahlakî yönlere değinmesi ve Hz. Musa'nın (a.s.) salih kul Hz. Hızır'a (a.s.) talebe olması açısından bakıldığında Kehf Sûresi'ndeki anlatımın bir benzerini diğer sûrelerde bulamayız. Diğer sûrelerdeki pasajların tamamı; Hz. Musa (a.s.) ile Firavun ve tarafları arasındaki mücadeleden İsrâiloğulları'nın Hz. Musa'nın (a.s.) çağrısına gösterdikleri tepkiden ve Hz. Musa'nın (a.s.) onlara Rabbinin mesajını tebliğ etme görevinden bahsetmektedir. Hz. Musa (a.s.) ile Hz. Hızır (a.s.) kıssası her Müslümanın dünya hayatında öğrenmesi ve uygulaması gereken birçok değeri ilmî ve ahlakî yönü içermektedir. Tüm bunlarla beraber kıssanın en belirgin vurgusunun da ilmin değeri ve bilgi edinmenin fazileti olduğunu hatta kıssanın anlatılmasının asıl amacının ilmin önemine vurgu yapmak olduğunu görüyoruz.